Tolstoy’un başyapıtı Anna
Karenina’yı yeni bitirdim ve bu muhteşem Rus klasiğini nihayet tamamlamanın verdiği
coşkuyla bugün blogda 2012 sinema uyarlamasının enfes müziklerine yer vermek
istiyorum. Kamera arkasında Joe Wright’ın yer aldığı, Anna rolünde Keira
Knightley’i izlediğimiz bu filmi pek sevmiştim. Şimdi uyarlandığı şaheserle
tanıştıktan sonra bir nebze yavan geliyor elbette, ama ben yine de toz
konduramıyorum. İhtişamlı, hınzır, baştan çıkarıcı bir adaptasyondu bu. Özellikle tüm hikayeyi tiyatro sahnesine indirgemesi
ve muzip ama zararsız bir alaycılıkla sekans geçişlerini kurmasıyla gönlümü fethetmişti.
Anna’nın içine düştüğü ağır bunalım ve muğlaklığın halet-i ruhiyesiyle, dönemin Fransız
özentisi Rus sosyetesinin lüks yaşantısını ve ahlak anlayışlarını da gayet güzel
harmanladığını düşünüyorum. Ama tabii ki en büyük başarısı da prodüksiyon dizaynı
ve müzikleriydi, bunu kimse inkar etmeyecektir herhalde. Bilenler bilir, Dario
Marinelli imzalı bu müzikler filmin ruhumuzda uyandırdığı hayranlığı maksimum
seviyeye ulaştırmıştı. Özellikle Anna ile Vronsky’nin dans ettiği sahnenin
fonunu oluşturan “Dance with Me” isimli besteyi ve o muazzam sahneyi tırnak
içinde hatırlatmak gerek:
Ahh... Genç çiftin Yunan tanrı ve
tanrıçaları gibi el ele verip salona hayat üflediği, ortamı yavaş yavaş
canlandırdığı, kameranın hatta biz seyircilerin dahi oyuncularla birlikte döne möne dans
ettiği, içimizde cümbür cemaat heyecan, şehvet ve en derin arzuların kabardığı,
ve hatta onların bile müziğin ritmine kendilerini kaptırıp valse iştirak ettiği
yüksek tansiyonlu sahneyi kastediyorum. Hepimizin kolektif bir hipnozun
etkisiyle huşu içinde tüy gibi dans ettiği bu sahnenin sonunda Anna’yı bekleyen
demir rengi ölümün ürpertilerini de hissederiz hayal meyal. Pek tabii 19. yüzyıl Rus sosyetesinin bokunu çıkardığı gıybet trafiğine, karşı karşıya gelen
sinsi gözlere ve birbirlerine değen kirli ellere de ev sahipliği yapmaktadır bu
sahne. Netice itibariyle Anna’yı malum sona götürecek olan da yüksek sosyetenin ikiyüzlü mensuplarının pis ağızlarından çıkan Fransızca fısıltılar değil midir? O yüzden
filmin atardamarı olarak görürüm ben bu sahneyi. Joe Wright’ın kendini bulduğu
dönem dramalarında vizyonunu konuşturup, nasıl meziyetli bir yönetmene evrildiğinin de nişanesidir adeta.
Bu arada Vivien Leigh (1948) ve Greta
Garbo’lu (1935) Anna Karenina uyarlamalarını da seyredeceğim ilk
fırsatta. Belki Tozlanmış Filmler Köşesi’nde de ağırlayabilirim onları,
bakalım… Ama öncesinde sözü Dario Marinelli’ye bırakayım da kulaklarınızın pası
silinsin:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder