Mistress
America benim için Baumbach & Gerwig ikilisinin bir diğer filmi Frances Ha
gibi özel bir film. Özel, içten ve içimden… Tevekkeli değil, kendimden bir şeyler
bulmayı bekliyordum zaten de, hemen açılış sahnesinde naklen hatıralarımı
izleyeceğim aklıma gelmezdi tabii. O şaşkınlığımı hala üzerimden atabilmiş
değilim, tesadüfün de bu kadarı... Tracy(Lola Kirke)'nin valizi elinde ilk kez yurt
odasının kapısından içeri girdiği sahneyi kastediyorum. Saçma gelebilir ama
aynısını yaşadım, yani üniversiteyi kazanıp yurt odasına bavulumla yerleşmek
için yorgun argın ve yeni hayatın heyecanıyla adımımı ilk attığımda benim de
karşılaştığım manzara tıpatıp aynıydı, ve bu kişisel bir his, inanın tarif
edebilmem mümkün değil. İnsanın izledikleri karşısında “aaa evet benim de
başıma gelmişti” ya da “çok doğru tespit, karşılaşmıştım” şeklinde tepkiler
vermesi o seyirliği yaşanır ve samimi kılıyor. Baumbach’ın bütün filmlerinde bu
akraba ya da yakın arkadaş hissiyatı mevcut, insanın içini ısıtıyor. Bütün o
adaptasyon sorunları, özgürce kurduğun hayallerin gerçeklerle çarpışarak
kısıtlanması, insanlar tarafından anlaşılmama gibi durumlar, popüler olma hevesleri,
yüksek tansiyonlu gelecek kaygıları çok tanıdık gelmedi mi size de? Noah Baumbach en başarılı ürünlerini hayat arkadaşı Greta Gerwig’le direksiyonun başına geçtiği
iki filmde verdi bana kalırsa. Bu iki filmi de kendi genç-yetişkin buhranlarıma
yetiştirdikleri için müteşekkirim kendilerine. Bu kadar beğenmemin sebebi
kesinlikle kurduğum bağlar.
Her
gencin hayatında rastlayabileceği insanları ve küçük dünyalarında büyüme
sancıları çekerken içine girmek zorunda kaldıkları büyük durumları anlatıyor esasında ikili genel olarak. Odağa aldıkları karakterlerden tutun, onların
başlarına gelen abuk olaylar karşısında verdikleri tepkilere kadar da sağlam
tespitlerde bulunmayı başarıyorlar. İkili bu sefer, yaşamının en görkemli
çağında, 30 yaşındaki özgür Amerikan kadınını (Brooke - Greta Gerwig) New York metropolüne
hayata tek başına tutunması için salıveriyor. Bu yolda da kendisine
üniversiteye yeni başlamış, bulunduğu ortama adapte olmakta sıkıntı çeken 18
yaşında bir arkadaş (Tracy - Lola Kirke) tahsis ediyor. Tracy, yeni adımını attığı kalabalık New
York sokaklarında kendisini ararken, özgürlüğü ve başına buyrukluğu sayesinde
bugüne kadar her şeyi yapan (ya da hiçbir şey yapmayan) Brooke’a gıptayla
bakıyor. Başlarda her şey güllük gülistanlıkken Brooke’un ışıltılı hayatını ve
hayallerini dinliyoruz, sonrasındaysa hayatın gerçekleri hakkında uzun ama
eğlenceli bir nutuğa geliyor sıra.
Brooke’un Frances’le benzeştiği yerler var elbette, ama sanırım büyük
işler başarma hevesi noktasında ondan ayrılıyor. Ayrıca Baumbach, burada
Brooke’u Amerika’ya mal etmeye, onun nezdinde, 21. Yüzyılın ayakları yere sağlam
basan varlıklı ebeveynlerinin tüm genç evlatlarının sahip oldukları onca imkana
rağmen yine de yollarını çizmekte zorluk çektiklerini ve 30’lu yaşlara kadar
modern dünyada kendilerine bir yer edinemediklerini genel bir kanıya vararak
anlatmak istemiş. Vardığı kanıyı da genç insanın gelip geçici, hayati
heveslerinde kapıldığı anlık heyecan ve hezeyanlarla desteklemiş.
Baumbach,
Brooke’un hayallerinin karşısına layetezelzel bir duvar çıkarıyor. Hayalleri
duvara çarpıp kırılacakken de ümitvar bir şekilde tırmanıp atlamaları için önlerine
bir merdiven koyuyor. Ama Brooke merdiveni kullanmayı reddedip yolunu
değiştiriyor. Baumbach hikayesinde işte böyle tanıtıyor genç yetişkini…
Hayalleri konusunda tutkulu ve kıpır kıpırlar, fakat önlerine çıkan bir engelde
hemen onlardan vazgeçecek kadar da ayran gönüllüler demeye getiriyor. Ben
hayatımın bu döneminde tam da çok şey başarmayı isterken, hayallerimi gerçekleştirecek
gücü kendimde bulamayıp, hiçbir şey yapmadan olayları akışına bırakmışken;
Baumbach’a hak vermeden edemiyorum. Bizler önceki nesle göre çok daha şanslıyız
aslında, fakat kılımızı bile kıpırdatmadan sahip olduğumuz tüm bu lüks hayat
karşısında galiba biraz tembel ve nankörüz. En azından bu filmin bana tuttuğu
ayna sayesinde hayallerime daha sıkı sarılır ve 30’lu yaşlarıma geldiğimde
Brooke gibi gelip geçici beyhude heveslerin peşinde geziniyor olmam diyerek temennide
bulunup noktalıyorum bu yazıyı.
Puan: (A-)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder