Avusturya'lı yönetmen Justin Kurzel'in nev-i şahsına münhasır Macbeth yorumu, güzelleşebilmek için son çare makyaja umut bağlamış çirkin bir kadın gibi. Ağdalı, allı pullu görüntüler, geniş açı çekimleri ve yavaşlatma efektleriyle şaha kalkmış sinematografi iyi hoş da, dışının müzeyyenliğini içinde bulmak zor. Shakespeare gibi bir dahinin yüce kaleminden dökülen ve yüzyıllarca yaşanırlığını, işlerliğini muhafaza eden bu müstesna satırlar böylesi yavan, kasıntı, bölük pörçük bir uyarlamayı hak etmiyor kesinlikle. Elinin altında bu kadar malzemesi bol, gücünü repliklerinin keskinliğinden alan şanlı şaheser bulunan bir yönetmen, nasıl olur da anlatım yönünden kısırlaşıp ruhunu yitirerek, görsel efektlerin ve destansı borazan seslerinin ardına saklanıp küçük dilini yutar anlamıyorum ben. Bu, Shakespeare'in ölümsüz trajedisine sadık kalıp, metnini saygıyla aynen sinemaya aktarmak değil bence; bu Macbeth'i sindirememek, yaratıcısını rahatsız edip ruhunu çağırmak, gelmeyince de anladığı kadarıyla şiirsel dokuyu bozmadan bir seyirlik oluşturmak. Anlamadığım bir diğer konu da Lady Macbeth rolü için Fransız aktris Marion Cotillard'ın tercih edilmesi. Şayet bu bir Fransız filmi olsaydı eğer, ana dilinde oyunculuğunun doruklarına rahatça çıkabilirdi pek sevdiğim aktris. Fakat burada özellikle uzun monolog sahnelerinde aksanlı İngilizcesi bariz sırıtıyor yani. Filmin yıldızı Michael Fassbender ise gayet başarılı bir performans sergiliyor bu aşikar, ama filmin kasvetvari sıkıcılığını kurtarmaya yetmiyor ne yazık ki... Kurzel'in göstermelik, burnu büyük bir sanatçı havasıyla sunduğu Macbeth'i de, göz göre göre tarihteki başarısız isimdaşlarının arasına gömülüyor; hem de ardından bir hayır duası okuyanı bile olmadan...
(C+)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder