20 Kasım 2015 Cuma

Mustang


Gittiği hiçbir festivalden elleri boş dönmeyen Deniz Gamze Ergüven, Türkiye’de kadın olmanın çilesine bayağı bir “Fransız” kalmış anlaşılan. İlk filmi Mustang yurtdışında çok sevildi, hatta Fransa tarafından “En iyi yabancı film” dalında Oscar’a aday gösterildi, Türkiye’de ise izleyenleri ikiye böldü. Bir taraf, filmi kadınlık meselesini böylesine cesur şekilde ele aldığı için baş tacı yaparken;  diğer taraf  gerçekleri yansıtmadığı ve Türkiye’yi dünyaya kötülediği için yerden yere vuruyor. Karadeniz’de küçük bir kıyı kasabasında ailelerini kaybettikleri  için on yıldır babaanneleri ve amcalarıyla birlikte yaşayan 5 kız kardeşin hikayesine odaklanıyor Mustang. Adını da Amerikan çayırlarının yabani,  özgür atlarından alıyor. Saçlar bu yüzden salınmış, beyhude bir serbestlikle dalgalanıyor alelade. Kızların dizginlenememesi bu yüzden… 

Peki ya filmin yanlışı ne?... Karadeniz’de 13 bin nüfuslu bir sahil kasabasında yaşayan ve iki genç kız kardeşi olan bir insan olarak filmde gördüklerim bana bir hayli “yabancı” geldi açıkçası. Beş kız kardeş de, onların muhafazakar aileleri de, yaşadıkları da, adetleri, gelenekleri/görenekleri de Türkiye’ye yabancı gerçekten. "Yabancı" ne denli doğru bir tabir tartışılır elbette, "karikatürize" veya "yama" demek daha doğru olur sanırım. Gerçekleri anlatıp, farkındalık yaratmak amacıyla çıktığı yolda, şaşırıp açıklar vermeye başlıyor Mustang. Açıklarını da ayakları yere sağlam basmayan karikatür karakterler ve "Yaprak Dökümü" dozunda art arda patlayan skandal hikayelerle yamamaya çalışıyor. Yani benim çevremde de muhafazakar insanlar var. Benim yaşadığım kasabanın da yüzde ellisi ampule tapıyor, sahiden yobaz, bağnaz insanlar. Ama böyle de değiller yahu… Kız isteme sahnelerindeki oldu bitti durumu, kızların zırt pırt bakire mi değil mi diye acil servise kontrole götürülmesi, kızlardan birinin doktora “dünyadaki herkesle yattım” demesi, bok rengi elbiseler dayatmasının avamlığı, gündüz vakti herkesin içinde arabada sevişme olayı… ne bileyim çok “seyircinin gözüne gözüne sokalım”dı. Yani dur bakalım daha nasıl bir sahne yapabiliriz de izleyenlere “Türkiye’de kadınların eşyadan farkı yok, burası kaka bir ülke” imajını geçirebiliriz diye düşünülmüş, ucuz zorlama sahnelerdi birçoğu. Sadece bunlar da değil, diyaloglarda özensizlik, sevinç/keder gibi duygu patlamalarında da yapaylık göze batıyor. Hem bu kızlar (10 – 17 yaş aralığındalar) madem ki 10 yıldır böyle baskıcı insanların arasında yaşıyorlar, nasıl bu kadar cesaretli olabilirler ve cinsellik konusunda bunca tecrübeyi hangi ara nereden edindiler, anlayamıyorum ben.


Elbette nihayetinde bir film bu, gerçekleri yansıtmak mecburiyetinde değil kesinlikle. Ama rahatsız olduğum nokta Deniz Gamze Ergüven’in gittiği her yerde “maalesef Türkiye’de durum böyle, kendi gözlerimle gördüm”  gerzekliğini yapıp, bunun ekmeğini yemesi. Yoksa Türkiye’yi dünyaya yobaz, baskıcı ve gerici olarak tanıtması umrumda bile değil. Ki zaten yobaz bir ülkede yaşıyoruz hakikaten, inkar etmiyorum gün gibi ortada bu durum. Yani kadın haklarının esamesinin dahi okunmadığı, kadınların herkesin içinde kahkaha atmasının, hamile kadının sokağa çıkmasının hoş karşılanmadığı, namusun kadınların bacak arasına özgü olduğu bir ülke burası. Nelerini gördük biz senelerce…

Aslında görsel açıdan da şık Mustang. Çıkış noktası ve müzikleri de hoşuma gitti, ama dediğim gibi senaryosu da biraz özenli olsaydı keşke… Her şeye rağmen filmin cesaretini de takdir ediyorum ben. Türkiye’de artık bu meselelere eğilen, odağında ve kamera arkasında kadınların olduğu filmleri görmek istediğim için de notunu sinsice hakkından yüksek veriyorum.  (B-)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder