13 Ekim 2016 Perşembe

The Handmaiden


Hakkında ahkam kesecek kadar hakim değilim Chan-wook Park sinemasına. Handmaiden'ın başına Güney Kore'li yönetmenin daha önceki işlerinden bihaber oturdum. Türlü iç çekmelerle, bi'hayli şaşkınlıkla, az biraz da göz devirmeyle tamamlayıverdim filmi. Beğenmedim diyemem kesinlikle, ama haddinden fazla uzun süresiyle (tam iki buçuk saat) bir ara baygınlık da geçirmedim değil hani. Ben bol entrikalı, sürprizsiz bir romans izlemeyi beklerken, film ilginç şekilde karanlık ve baş döndürücü bir lgbt seyirliğine evrilerek ters köşe yaptı. İyi de oldu, mükemmel bulmasam da farklı ve özgün bir film izlemenin tadı var şu an damağımda. Bunun itişiyle kısaca hikayemizden bahsedip kaçacağım şimdi.

Efendim, 1930'ların başında Japon işgali altındaki Kore'de bir malikanedeyiz. İnce ruhlu, kırılgan bir Japon leydisi (Hideko) ile onun Kore'li hizmetçisinin (Sook-Hee) peşine takılıyoruz. Bir de miras avcısı beyimiz ile sapık amcamız var tabii (karakter tahlilinin sığlığını lütfen mazur görünüz). Asilzadeyle evlenip mülküne konduktan sonra onu tımarhaneye tıkmak için hizmetçiyle işbirliği yapıyor bu bey. Kızcağızın halası delirip kendisini sakura ağacına asıvermiş zaten zamanında. Amca ise şaibeli fantezileri olan bir koleksiyoner, Hideko üzerinde de baskın bir iradesi var. Bir ara vantuzlu dev ahtapotu da görünce yeşilçamdan hallice bir hikayenin ortasında hissettim kendimi. Ama twist üstüne twist geldi ve olaylar tuhaf bir şekilde boyut değiştirdi. Kartlarını açık oynamaktan özellikle kaçınan bir film bu. Kim saf, kim iyi niyetli, kim şeytan anlamakta güçlük çekiyoruz. Akkoyun - karakoyun hemence belli olmuyor öyle, kuyuların kimin için kazıldığı da muamma. Ama bir dolaplar döndüğünü seziyoruz sürekli. Nitekim ilk twistten sonra aslında hiçbir karakterin o ana dek çizildiği profilde olmadığını anlıyoruz. Ne leydiyi ne hizmetçisini tanıyabilmişiz, ne de amcanın gerçek yüzünü görmüşüz meğer bunca zamandır diyoruz. Tüm olayları başkalarının gözünden, bambaşka perspekftiften yeniden izletiyor yönetmen. Hiçbir şey görüldüğü gibi değildir demeye getiriyor. Diğer yandan da Kore - Japonya hattı ve hanımefendi - hizmetçi ekseninde dönemin güç ilişkileri hakkında çarpıcı anekdotlar da paylaşıyor. Kadın ve erkeğin Kore kültüründeki konumunu da gözler önüne seriyor. Tüm bunların ötesinde entrika ve tatlı sert ritmini katiyen bozmayan ham cinsellik başrolde takdir edersiniz ki. Aşk ve masumiyet ise sürgülü kapıların ardına saklanmış. Yasaklanmış, yok sayılmış birnevi. Ama yine de aşk dediğimiz meret boyun eğmiyor tabii yasaklara. Fingirdemeli orgazmlar, şen kahkahalı ürkek sevişlere dönüşüyor eninde sonunda, şehvet aşka gelip susuyor.   



Film Sarah Waters'ın "Fingersmith" isimli romanından uyarlanmış. 19. yüzyılın İngiltere'sinde geçen bir öyküyü alıp, işgal altındaki Kore'ye entegre etmek ve Kore'nin yerel dinamik ve değerlerine sırt çevirmeden, Hollywood ayarında modern bir dönem filmi ortaya koymak kolay bir iş değil kesinlikle, yönetmene hakkını vermek lazım.  Çok asil, çok şık bir dokusu var ayrıca Handmaiden'ın ve hiçbir noktada da sırıtmadığı için takdire şayan. (B+)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder