6 Eylül 2015 Pazar

Southpaw


Jake Gyllenhaal’un 2015 marifetlerinden biri Southpaw. Kendi jenerasyonunun en iyilerinden biri olduğunu her filmiyle kanıtlıyor yetenekli oyuncu. Filmografisine baktığımızda birbirlerinden apayrı rollerle sinemaseverlerle buluşuyor ve hepsinde de izleyenlerin gönlünde taht kurmayı başarıyor. Keşke bir de kendisini Scorsese, Fincher, Tarantino gibi ustaların filmlerinde arz-ı endam ederken de görebilsek. İşte asıl patlamasını o zaman yapar diye düşünüyorum ben… 

Southpaw’da da dünya hafif sıklet şampiyonu bir boksör (Billy Hope) olarak karşımızda. Aslında Hope’un hayatı da bir boks maçı tadında ilerliyor. Yetimhanede büyümüş kahramanımız tüm zorluklara rağmen mesleğinde başarılı bir noktaya gelmeyi başarmış, gayet de iyi dövüşüyor. Bok gibi para kazanıyor, hali vakti yerinde. Güzeller güzeli bir karısı (Rachel McAdams), çok sevdiği bir kızı da var. Ama hayata karşı öfkeli Hope, öfkesini kontrol etmeyi de bilmiyor. Bu yolda ona karısı Maureen yardımcı oluyor, onu bir tek o yatıştırabiliyor. Nitekim bir gece çıkan arbede sırasında karısı vurularak ölünce hayatının en zorlu raundları başlıyor Billy Hope için. Maureen’in desteği olmadan hayata tutunmayı başaramıyor. Birbiri ardına çıktığı maçlarda aldığı yenilgiler ve öfke patlamaları yüzünden önce mal varlığını sonra da kızını kaybediyor. Bu da yetmezmiş gibi antrenörü sağ kroşeden saldırıyor ve Billy’yi yalnız bırakıp saf değiştiriyor. Sonraki roundlarda Hope’un toparlanıp kızını geri kazanabilmek için verdiği mücadeleye şahit oluyoruz. Finalde de yaşamındaki tüm zorluklara salladığı muhteşem bir sol yumrukla öz saygısını ve kızını yeniden elde edebildiğini görüyoruz.


Gyllenhaal’un başarılı oyunculuğu sayesinde hayatta çevremdekilerden kimseyi toprağa vermemiş olan ben bile Billy ile empati kurmakta zorlanmadım. Yönetmen Antoine Fuqua’nın filmografisinde 2001 yılında Denzel Washington’a Oscar kazandıran Training Day dışında kayda değer bir film göremedim ben. Bu yıl da Oscar tahminlerinde yine Gyllenhaal’un adı geçiyor, bu kez şeytanın bacağını kırabilecek mi bekleyip göreceğiz… 

Fuqua’nın kamerasını kolaya kaçarak klişelere sürüklediğini söylemeliyim. Zaten hikaye de başlı başına şaşırtmadan ilerliyor ve tam beklenildiği gibi son buluyor. Billy’nin karısı öldükten sonra çöküşü, dibe vurmanın ardından karşısına çıkan akıl hocasının (Forest Whitaker) desteği ve telkinleriyle yeniden ayağa kalkışı sürprizlere meyil vermeden, dallanıp budaklanmadan aktarılıyor. Fakat ince nüanslarla yer yer özgünleştiğini de düşünüyorum. Misal, Billy’nin kızı tarafından yumruklandığı bir sahne vardı ki, bu beni çok etkiledi.  Bir boksörün yumruk yemesi normaldir, hayatını bu şekilde kazanır. Ringde yediği yumruklar fiziksel yaralar açar, bunlar zamanla iyileşir, unutulur. Ama kendi öz kızının onu suçlayarak attığı minik yumruklar... bunlar yüzeyde hiçbir fiziksel yara açmaz ama bir babanın ruhunda hiç kaybolmayacak acılar bırakır… Ben bu sahneyi gayet güzel kotardığını ve hissettirmek istediğini verdiğini düşünüyorum yönetmenin. Bunlar dışında dövüş sahnelerinde de belgesel havası hakimdi. Bu da seyirciye gerçekçi bir perspektif sundu.


Puan: (C+)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder